2024 YılıFaizİBK & Anayasa Mah. K.

Alacağın Enflasyon Karşısında Uğradığı Değer Kaybı, Başvuruculara Aşırı ve Olağan Dışı Bir Külfet Yüklüyorsa Yasal Faiz İşletilmesi Yeterli Olmaz, Ayrıca TÜİK Verilerine Göre Enflasyon Farkı da İşletilmelidir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALFRED RİCHARD PARUSEL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/6515)
Karar Tarihi: 18/4/2024
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler : Recai AKYEL
    Yusuf Şevki HAKYEMEZ
    İrfan FİDAN
    Yılmaz AKÇİL
Raportör : Özge ULUKAYA
Başvurucular : 1. Alfred Richard PARUSEL
    2. Christa Ingrid Hannelore PARUSEL
    3. Christoph DREFERS
    4. Siegfried Richard SYNOWCZIK
Vekili : Av. Bilgiç ERTÜRK

 

BAŞVURUNUN KONUSU

Başvuru, bir bankaya elkoyma sürecinde iptale ilişkin yargı kararı sonrası hissedarların zararının tazminine ilişkin alacağın enflasyon karşısında değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

Olayın Arka Planı

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) 6/12/2000 tarihinde, zararının öz kaynaklarını aştığı gerekçesiyle Demirbank T.A.Ş.’nin (Banka) temettü hariç ortaklık hakları ile yönetiminin ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF/Fon) devredilmesine karar vermiştir.

TMSF 24/1/2001 tarihinde BDDK’ya gönderdiği bir yazı ile meydana gelebilecek gecikmelerin büyük zarara yol açabileceği gerekçesiyle Banka için ayrı ve hızlı bir satış yönteminin belirlenmesi gerektiğini bildirmiştir. BDDK 25/1/2001 tarihinde Bankayı satışa çıkarmıştır. Yürütülen müzakereler ve alınan teklifler neticesinde Fon Yönetim Kurulu 19/9/2001 tarihinde, Banka hisselerinin 350.000.000 Amerikan doları bedelle H. Bankasına satılmasına karar vermiştir.

Bu arada Bankanın hâkim ortağı olan C. Holding tarafından Bankanın Fona devri işleminin iptali istemiyle Danıştay Onuncu Dairesinde (Daire) dava açılmıştır. Daire 3/6/2003 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Ancak bu kararın temyizi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK/Kurul) 18/6/2003 tarihinde hükmü bozmuş, karar düzeltme talebi de Danıştay İDDK tarafından 29/4/2004 tarihinde reddedilmiştir. Daire bozma kararı çerçevesinde 5/11/2004 tarihinde satışa hazırlık işlemlerini iptal etmiştir. Ayrıca TMSF tarafından yapılan satış işlemi de Ankara 10. İdare Mahkemesince 21/4/2004 tarihinde iptal edilmiştir. Bu karar da Danıştay Onüçüncü Dairesince 24/1/2006 tarihinde onanmıştır.

Başvurucular Tarafından Açılan İlk Dava Süreçleri

Başvurucular, hisse senedi bedellerinin tazmini yönündeki taleplerinin BDDK tarafından zımnen reddedilmesi üzerine BDDK aleyhine Dairede tam yargı davaları açmışlardır. Daire 24/6/2003 ve 26/6/2003 tarihlerinde davaların reddine karar vermiştir. Kararların gerekçesinde, başvurucuların uğradıklarını öne sürdükleri zararlara sebep olarak gösterdikleri BDDK kararının hukuka uygun olduğu belirtilerek davalı idarenin tazminat ödemekle sorumlu tutulamayacağı açıklanmıştır. Başvurucular tarafından temyiz edilen kararlar İDDK tarafından 21/10/2004 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararlarında, Dairenin hükme esas aldığı elkoyma sürecine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararın Kurul tarafından bozulmuş olduğuna işaret edilmiştir. Bu durum karşısında Dairenin yeni bir karar vermesi gerektiği ifade edilmiştir. Kurul BDDK’nın karar düzeltme talebini 26/5/2005 tarihli kararlarıyla reddetmiştir.

Danıştay Onüçüncü Dairesi 21/9/2005 tarihinde açılan davaların görev yönünden reddine ve dava dosyalarının Ankara İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Ankara 5. İdare Mahkemesi 22/12/2005 tarihinde, Ankara 10. İdare Mahkemesi 30/11/2005 tarihinde davaların süre aşımı yönünden reddine hükmetmiştir. Ankara 5. İdare Mahkemesine göre Bankanın hisse senetleri 31/1/2001 tarihi itibarıyla TMSF hesabına aktarılmış olup borsada senet tahtasının da kapatılmış olduğu dikkate alındığında 31/1/2001 tarihinde, Ankara 10. İdare Mahkemesine göre ise Bankanın H. Bankasına satışının gerçekleştiği ve bu satışın kamuoyuna duyurulduğu 20/9/2001 tarihinde başvurucuların tüm işlemleri öğrendiği kabul edilmelidir. Başvurucular Chista İngris Hannolere ve Alfred Richard Parusel, Ankara 5. İdare Mahkemesi kararını temyiz etmemiş, temyiz edilen diğer mahkeme kararları Danıştay Onüçüncü Dairesinin 21/6/2006 ve 12/9/2006 tarihli kararlarıyla onanmıştır.

Başvuruya Konu Tam Yargı Davası Süreçleri

Başvurucular bu defa 14/12/2015 ve 22/2/2016 tarihlerinde, Bankanın devrine ilişkin BDDK kararının ve satışa hazırlık ile TMSF tarafından yapılan satış işleminin kesinleşmiş yargı kararlarıyla iptal edildiğini belirterek hissedarlık haklarının iade edilmesi ve zararlarının karşılanması istemiyle BDDK’ya başvurmuşlardır. Başvurucuların bu talepleri zımnen reddedilmiş, taleplerin zımnen reddine ilişkin işlemler başvurucuların açtığı davalar sonucunda iptal edilmiştir. Bunun üzerine dava dilekçesinde belirtilen değerlere enflasyon kat sayısı uygulanarak tespit edilen tazminatların, dava tarihinden itibaren 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 4. maddesi uyarınca işleyecek faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle İstanbul 7., 11. ve 13. İdare Mahkemesinde tam yargı davaları açmışlardır.

Mahkemelerce davaların kısmen kabulüyle Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre enflasyon oranları gözetilerek ulaşılan tazminat tutarlarının davaların açıldığı tarihlerden itibaren işletilecek kanuni faizi ile birlikte başvuruculara ödenmesine hükmedilmiştir. Kararlar taraflarca istinaf edilmiştir. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) BDDK’nın istinaf başvurularını kabul ederek mahkeme kararlarını kaldırmış başvurucuların hisse senetlerinin değerinin İdareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline hükmetmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararlarında, başvurucuların mülkiyet hakkının kapsamının sahip oldukları hisse senetlerinin değeri, değer artışı ve temettüsü ile sınır olduğu belirtilmiştir. Başvurucuların süre aşımı ile reddedilen iptal davasından çok sonra BDDK’ya başvurarak talepte bulundukları açıklanmıştır. Davanın açıldığı tarihe kadar hisse senetlerinin en az enflasyon oranında değer kazandığı varsayımıyla belirlenen olası maddi zarardan BDDK’nın sorumlu tutulmasına olanak olmadığı sonucuna varıldığı tespit edilmiştir. Son olarak başvurucuların ancak gerçek maddi zararlarını BDDK’ya başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte isteyebilecekleri belirtilmiştir.

Nihai kararlar başvurucular vekiline 6/2/2020, 11/2/2020 ve 5/3/2020 tarihlerinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 20/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

Komisyonca kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

Komisyonca konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2020/6519 ve 2020/6522 numaralı bireysel başvuru dosyalarının 2020/6515 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin 2020/6515 numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

DEĞERLENDİRME

Başvurucular; hissedarı oldukları Bankaya elkonulması kararının hukuka aykırı olduğunun kesinleşmiş yargı kararlarıyla tespit edildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular el konulan hisselerin bedelinin tazmini için açtıkları davaların kabul edilmekle birlikte söz konusu tazminat tutarlarının aradan geçen on yedi yıllık süre içinde enflasyon karşısında değer kaybına uğradığını belirterek mülkiyet, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; konuya ilişkin AİHM kararlarına değinilerek başvurucuların iddia ettikleri zararlarının giderildiğine, yabancı para cinsinden ödeme tarihindeki kura veya yerleşik Danıştay içtihadına göre yasal faiz dışında başkaca bir ödeme yapılamayacağı belirtilmiştir. Bakanlık bunun yanında başvurucuların alacaklarının önemli ölçüde değer kaybına uğratılmadığını vurgulamıştır. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçelerinde; gerçek zararın mahkemelerce hükmedilen tazminatın çok üzerinde olduğunu, yapılan hesaplama yönteminin zararın bütünüyle giderilmemesine yol açtığını açıklamışlardır.

Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Başvurucuların kamu makamlarınca el konulmadan önce Bankanın hisse senetlerine sahip oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesi daha önce hisse senetlerinin mülk teşkil ettiğini çeşitli kararlarında açık bir biçimde belirtmiştir (Josef Asboth, B. No: 2013/6484, 31/3/2016, § 46;Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 84). Diğer taraftan Bankanın TMSF’ye devri ve sonrasında satışına ilişkin idari işlemler kesinleşmiş yargı kararlarıyla iptal edilmiş, bunun üzerine başvurucuların hisse senetleri geçersiz kılınmıştır. Dolayısıyla başvurucuların mülkiyet haklarına müdahale edildiği kuşkusuzdur. Başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin bankacılık sektörünün düzenlenmesi amacına ilişkin olduğu dikkate alındığında bu müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür (Alois Harrer ve diğerleri, B. No: 2017/26283, 15/1/2020, § 46).

Somut olayda başvurucular hisse senetlerinin iade edilmesi veya bu senetlerin geçersiz kılınması nedeniyle uğradıkları zararın tazmini amacıyla davalar açmış, yapılan yargılamalar neticesinde başvuruculara tazminat ödenmesi yönündeki kararlar kesinleşmiştir. Yargılamalarda verilen kararlar ile hisse senetlerinin devrine yol açan idari işlemlerin hukuka aykırı olduğu açık bir biçimde tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu kararlardaki tespitlerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmadığından başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı ortadadır (Alois Harrer ve diğerleri,§ 47).

Derece mahkemelerince başvurucular yararına bankaya el konulduğu günden bir gün önceki hisse senedi rayiç değeri üzerinden tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Ancak başvurucunun bu alacağının tespit edilmiş olması tek başına mağdur sıfatını ortadan kaldırmamaktadır. Başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kaldırılabilmesi için ileri sürülen ihlalin hem zaman hem de mağdurun bu hakkı kullanamadığı süre gözönüne alınarak telafi yoluna gidilmesi gerekmektedir (Alois Harrer ve diğerleri, § 48). Başvurucular ise söz konusu tazminat tutarlarının enflasyon karşısında değer kaybettiğinden yakınmışlardır.

Anayasa Mahkemesi, kamu kurum ve kuruluşlarından olan çeşitli para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetleri daha önce incelemiş; buna göre kamu makamlarının para borçlarını makul olmayan bir gecikme ile ödedikleri durumlarda para alacağında meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük oluşturması hâlinde müdahale ölçülü olmadığından mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir (kamulaştırma bedeli yönünden bkz.Mehmet Akdoğan ve diğerleri,B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017; vergi iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat yönünden bkz. Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016; açığa alınan memurun maaş farklarının iadesi yönünden bkz. Vildan Utku Atalay, B. No: 2015/4812, 7/2/2019).

Somut olayda, başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin hukuka aykırı olduğu ve dolayısıyla hisse senetlerinin haksız yere geçersiz kılındığı mahkemelerce kabul edilmiş bir olgudur. Anayasa Mahkemesi mahkemelerin Bankaya el konulduğu tarihten bir gün önceki hisse senedi Türk lirası rayiç değerinin esas alınması gerektiği yönündeki tazminat hesabının ihlalin giderimini sağlamaya elverişli olduğu kanaatindedir (Alois Harrer ve diğerleri, § 56). Ancak söz konusu tazminat tutarına idareye başvuru tarihinden itibaren kanuni faiz işletilmesiyle yetinilmiştir. Hâlbuki TÜİK verilerine göre başvurucuların tazminat tutarlarının hesaplandığı 2000 yılının Aralık ayındaki 100 TL’nin, dava konusu yapılan alacakların ödenebilmesi için icra edilebilir kararların verildiği 2017 yılı Ekim, 2018 Temmuz ve Ekim ayındaki karşılığı sırasıyla 796,15 TL, 893,08 TL ve 997,10 TL olup arada geçen sürede gerçekleşen enflasyon oranı % 696,15, % 793,08 ve % 897,10’dur. Öte yandan başvuruculara hesaplanan tazminatların karar tarihi dikkate alındığında dahi yaklaşık on yedi yıl sonra ödenebildiği dikkate alınmalıdır.

Sonuç olarak alacaklarının değer kaybına uğratılması başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiğinden söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucular aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

Başvurucular, ihlalin tespiti ve yeninden yargılanma yapılması ile maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.

Başvuruda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargımercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılamaişlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

HÜKÜM

Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 7. İdare Mahkemesi (E.2018/2251, K.2019/1379), İstanbul 11. İdare Mahkemesi (E.2018/1322, K.2019/498) ve İstanbul 13. İdare Mahkemesine (E.2018/1364, K.2019/1789) GÖNDERİLMESİNE,

Başvurucuların tazminat talebinin REDDİNE,

446,90 TL harç bedelinin başvurucular Christa Ingrid Hannelore Parusel ve Alfred Richard Parusel’e MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, diğer başvurucuların her birine 446,90 TL harç bedelinin AYRI AYRI ÖDENMESİNE; 18.800 TL vekâlet ücretinin tüm başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu